11 Aralık 2024 Çarşamba
Milli Eğitim Bakanlığınca (MEB), öğrencilerin, mesleğin gerektirdiği iklim içinde yetiştirilmeleri ve mezuniyetleri sonrası istihdama daha hızlı geçmeleri amacıyla hazırlanan yeni düzenleme doğrultusunda, Türkiye’nin ilk “sektöre entegre” meslek lisesi, Kütahya’nın Simav ilçesinde otomotiv alanında hayata geçirilecek. Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre, MEB Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğünce hazırlanan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın onayıyla yayımlanan “Mesleki ve Teknik Eğitim Politika Belgesi”ndeki istihdamın kolaylaştırılması için “bölge”, “ihtisas”, “sektör içi” ve “sektöre entegre” olmak üzere 4 yeni okul modelinin hayata geçirilmesine yönelik çalışmalar sürüyor. Bu doğrultuda, Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü ile Kazcıoğlu Otomotiv işbirliğinde öğrencilerin mesleğin gerektirdiği iklim içinde yetiştirilmeleri ve mezuniyetleri sonrası istihdama daha hızlı geçmeleri amacıyla hazırlanan Mesleki Eğitim İş Birliği Protokolü için Bakanlık’ta imza töreni düzenlendi. Törene, AK Parti Kütahya Milletvekili Adil Biçer, Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürü Ali Karagöz ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Mesleki Eğitim Kurulu ve Simav Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şeref Kazcıoğlu katıldı. İmzalanan protokolle, Türkiye’nin ilk “sektöre entegre” özellikli okulu Şeref Kazcıoğlu Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Kütahya’nın Simav ilçesinde açılacak. Okul mezunlarının istihdamına yönelik çalışmalar yapılacak Protokole göre, makine ve tasarım teknolojisi ile metal teknolojisi alanlarında öğrenim gören öğrenciler, eğitim-öğretim faaliyetlerini gerçek üretim ortamlarında yapacak. İhtiyaç halinde çerçeve öğretim programlarıyla basılı ve dijital ders materyalleri güncellenecek. Eğitim öğretim faaliyetlerinde öğrenci ve öğretmenlerin iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uygun donanım ve ekipman ile yeme-içme ihtiyaçları, firma tarafından karşılanacak. Firma tarafından, öğrenci ve öğretmenlerin okulda bulundukları süre boyunca atölye ve laboratuvar öğretmenlerine gerçek üretim ortamlarında hizmet içi eğitim faaliyetleri düzenlenecek. Başarılı öğrencilere burs verilecek, işletmenin usta ve usta öğreticilerinin mesleki gelişimlerine yönelik farkındalık seminerleri yapılacak ve okul mezunlarından istekli olanların istihdamına yönelik çalışmalar gerçekleştirilecek.
Sosyal hayat “insanın toplum içindeki yaşama biçimi” olarak tanımlanmaktadır. Bireyin toplum içindeki yaşamı da söyleyip dinledikleriyle, yapıp ettikleriyle, ilişkide olduklarıyla; bir başka ifadeyle eylem ve söylemleriyle, çevresindeki unsurlar ile kurduğu ilişkideki tezahürle çerçevelendirilebilir. İnancımız bakımından ele alındığında ise sosyal hayat, mükellef bir kulun toplum içindeki amelleri ve davranış biçimi olarak ifade edilebilir. İslam’ın hükümlerinin sosyal nitelikli olduğu sarih bir hakikattir. “Din, Allah ile kişi arasındadır” yargısına rağmen İslam’ın genel ilke ve prensipleri ile hükümlerinin sosyal yönünün ön planda olduğu ve bu noktanın özellikle önemsendiği anlaşılmaktadır. Elbette her hüküm ilk aşamada bireyi geliştirmek, yetiştirmek ve davranışlarıyla kâmil bir insan seviyesine çıkarmayı amaçlar. Gelişmiş ve yetişmiş kâmil bir bireyin davranışları ve çevresindeki unsurlar ile kurduğu ilişki biçimi de, içinde yaşadığı toplumun huzuruna ve gelişmesine katkı sunar. Bir diğer ifadeyle İslam’ın hükümlerinin bireysel yönü de önem arz etmekte, sosyal hayatı tesis ve tanzim edecek olan insanın ideal olgunluğa ulaşması için hayati ehemmiyet taşımaktadır. Netice olarak hükümlerin temelde “bireysel” ve “toplumsal” olmak üzere iç içe geçmiş iki yönü ve amacı vardır ki; bireysel amaç da aslında toplumsal amaca hizmet eden bir unsur ve/veya aşamadır. İslam’ın genel ilke ve prensiplerinden hareketle elde edilen mezkûr tablonun, dinin “namaz-abdest”, “zekât-oruç” ve “hac-umre” üçgenine hapsedilmemesi gerektiğine vurgu yaptığı söylenebilir. Elbette bahsi edilen bu ibadetlerin, İslam dini tarafından son derece hayati görüldüğü bir vakıa olmakla birlikte, sosyal hayatın takviyesine katkısı da inkâr edilemez. Ancak İslam’ın -sosyal içerikli/nitelikli onlarca başka hüküm de varken- sadece “namaz-abdest”, “zekât-oruç” ve “hac-umre” üçgeninde bir cereyandan ibaretmiş gibi algılanması ve sosyal hayatın da bu üçgene göre şekillenmesi, İslam’ın ulaşmak/temin etmek istediği amaca uygun olmasa gerek. Dolayısıyla mensubu olduğumuz İslam’ın sosyal bir din olduğu bilincine sahip olunması ve sosyal hayatımızın da bu bilince göre şekillendirilmesi, müreffeh bir toplumsal hayatın tanzimi için vazgeçilmez görünmektedir. İslam “namaz-abdest”, “zekât-oruç” ve “hac-umre” üçgenine hapsedilmemesi gereken, ayrıca sadece kişi ile Allah arasındaki ilişkiyi tanzim eden değil; komşuluk ilişkilerinden esnaf-müşteri ilişkisine, büyük-küçük arasındaki irtibattan ebeveyn ile evlatlar arasındaki alakaya kadar ve diğer tüm ilke ve hükümleriyle toplumsal ilişkileri ifade eden, toplum fertlerinin beraberce yaşamak zorunda olduğu ortak değerlere atıfta bulunan, dolayısıyla da bütün yönleri ve unsurlarıyla sosyal bir dindir.
Selçuk Üniversitesi (SÜ) Mevlana Araştırmalar Enstitüsü tarafından Güzel Sanatlar Fakültesi ve Dilek Sabancı Devlet Konservatuarı işbirliğiyle oluşturulan sergi, SÜ Müzesi Konferans Salonu’nda açıldı. SÜ Geleneksel Türk Sanatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Meral Akar, karma 50 eserden oluşan serginin açılışında, sergide fakültenin farklı disiplin alanlarındaki öğrencilerin eserlerinin yer aldığını söyledi. Hazreti Mevlana’nın 751. Vuslat Yıl Dönümüne odaklanarak fikirlerin oluştuğunu anlatan Akar, “Yeni eserler ve arşivdeki eserlerin bütünüyle oluşturulan sergi, daha önce eser vermiş mezunlarımız ve devam etmekte olan öğrencilerle beraber oluşturuldu.” dedi. Açılışa, dekan yardımcıları, öğrenciler ve misafirler katıldı. Sergi, 17 Aralık’a kadar ziyarete açık olacak.
Katil Başbakan Binyamin Netanyahu’nun konuya dair açıklamasında, Golan Tepeleri’nde tampon bölge ve silahtan arındırılmış bölgenin sınırlarını belirleyen 1974 Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın çöktüğü iddia edildi. Netanyahu, işgal altındaki Golan Tepeleri’ndeki Bental Dağı’na yaptığı ziyaret esnasında 8 Aralık’ta çektiği video mesajda, “Bu bölge yaklaşık 50 yıldır 1974 yılında üzerinde anlaşmaya varılan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması uyarınca bir tampon bölge olarak kontrol ediliyordu. Bu anlaşma çöktü, Suriye askerleri mevzilerini terk etti.” dedi. Katil İsrail Başbakanı açıklamasının İngilizce versiyonunda bölgedeki varlıklarının geçici olduğunu öne sürerek bunun uygun bir düzenleme yapılana kadar bu şekilde devam edeceğini kaydetti. Golan Tepeleri’nin önemi, tampon bölge ve işgalin genişletilmesini 6 soruda ele aldık. 1974 Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması nedir? Anlaşma, 6 Ekim 1973’te sona eren savaşın ardından Suriye ile işgalciler arasında 31 Mayıs 1974’te İsviçre’nin Cenevre kentinde Birleşmiş Milletler, Sovyetler Birliği ve ABD temsilcilerinin huzurunda imzalandı. Anlaşma kapsamında işgalci (mavi) ve Suriye (kırmızı) olmak üzere iki ayrım çizgisi konularak aralarında bir tampon bölge oluşturuldu. Tampon bölgede, bölgenin Suriye egemenliği altında olması şartıyla, anlaşmanın uygulanmasının izlenmesinden Suriye Golan Tepeleri’nde görev yapan BM Ateşkes Gözlem Gücü (UNDOF) sorumlu kılındı. Anlaşmada ayrıca “UNDOF’un ateşkesin sürdürülmesini ve sıkı şekilde uyulmasını temin için çalışacağı; ayırma ve sınırlandırma alanlarına ilişkin ek protokolü denetleyeceği” belirtildi. Anlaşmada, “(BM gücü) misyonunu yerine getirirken genel olarak geçerli Suriye yasalarına ve düzenlemelerine uyacak ve yerel sivil idarenin çalışmalarını engellemeyecektir.” ifadesi yer aldı. Aynı zamanda misyonun “hareket özgürlüğünden, iletişimden ve görevi için gerekli diğer olanaklardan yararlanacağı, savunma niteliğinde bireysel silahlarla donatılacağı ve bu silahları yalnızca meşru müdafaa amacıyla kullanacağı” belirtildi. UNDOF’un BMGK’nın yetkisi altında olduğu, anlaşma uyarınca denetimler yapacağı ve bu konuda taraflara her 15 günden az olmamak şartıyla düzenli şekilde rapor vereceği kaydedildi. BM’ye bağlı güçlerin durumu nedir? UNDOF’un internet sitesindeki rapora göre, Ağustos 2024’te sayısı 1309 kişiden oluşurken bunlardan 1117’sini askerler, 59’unu subaylar ve 133’ünü de siviller oluşturuyor. Bu güce katkıda bulunan 10 ülke askerleri arasında ise Nepal, Uruguay, Hindistan, Fiji, Kazakistan, Gana, Butan, Çek Cumhuriyeti, İrlanda ve Zambiya yer alıyor. Silahsız tampon bölge nedir? Rapora göre, tampon bölgenin uzunluğu 75 kilometreyi bulurken, orta kesimlerde genişlik 10 kilometre, güneydeki uç kesimlerde 200 metre arasında değişiyor. Kuzeyde ise 2 bin 814 metre yükseklikte, dünyanın kalıcı yerleşiminin olduğu en yüksek BM’ye ait noktanın bulunduğu Şeyh (Hermon) Dağı bulunuyor. “BM gücü, silah ve güçlere ilişkin üzerinde mutabakata varılan kısıtlamaların yerine getirildiğinden emin olmak için tampon bölgeyi sürekli denetliyor. Tampon bölge Suriye köylerini içine alıyor mu? BM gücünün, internet sitesinde yayımlanan haritaya göre, bölgede çok sayıda köy bulunuyor. Bunların en önemlileri, Taranca, Cubata Haşeb, Ufaniyye, Medine Baas, Hamidiye, Kuneytra, Bi’r Acem, Barika , Asbah, Refid, Samdaniyye Garbiyye ve Kahtaniyye köyleri. İşgalciler, Baas rejiminin devrildiği 8 Aralık günü Ufaniyye, Kuneytıra, Hamidiye, Samdaniyye Garbiyye, Kahtaniyye köylerinde askeri güçlerinin olduğunu belirterek bölge sakinlerini, evlerinden çıkmamaları konusunda uyardı. Golan’da kimler yaşıyor? Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni 5 Haziran 1967’den bu yana işgal altında tutan işgalciler, daha sonraki adımında bölgeyi ilhakını duyursa da bu uluslararası toplum tarafından tanınmadı. Suriye Dışişleri Bakanlığının sitesinde, Golan’ın işgal altındaki alanının yüz ölçümünün 1150 kilometrekare olduğu, Kuneytra ve Fik kentlerinin yanı sıra 137 köy ve 112 tarım arazini kapsadığı bilgisi bulunuyor. Raporda, Golan’da Suriye Arap köylerinin enkazı üzerinde yayılmış 45 yasa dışı işgalci yerleşim birimi bulunduğu belirtiliyor. İşgalcilerin Meclisinde 14 Aralık 1981’de Golan Tepeleri’nin ilhak edilmesini, işgalci yasalarının, yargısının ve yönetiminin dayatılmasını öngören “Golan Yasası” onaylandı. Fakat BMGK, 17 Aralık 1981’de “yasanın geçersiz olduğunu ve uluslararası düzeyde hukuki bir etkisi olmadığını” belirten 497 sayılı kararla bu adıma hızlı şekilde yanıt verdi ve Tel Aviv’den bu kararı iptal etmesini istedi. Tarihler 25 Mart 2019’u gösterdiğinde dönemin ABD Başkanı Donald Trump tarafından imzalanan kararla, “Golan Tepeleri üzerinde işgalcilerin egemenliğini ABD’nin resmen tanıdığı” ilan edildi. İşgal altındaki Golan Tepeleri’ndeki nüfusun yaklaşık 40 bin olduğu, yarısından fazlasının Dürzi kökenli Suriyeli, geri kalanının ise işgalci yerleşimciler olduğu tahmin ediliyor. Dürzi kökenli Suriyelilerin büyük kısmı işgalcilere hizmet etmeyi reddediyor. Golan Tepeleri işgalciler için neden önemli? İşgalcilerin Dışişleri Bakanlığı internet sitesindeki açıklamasında “bölgenin stratejik öneminin işgalcilerin Celile bölgesine bakan konumunun yanı sıra Taberiye Gölü’nün işgalcilerin ana su kaynağı olmasından ve bu gölün üçte birinin Golan Tepeleri’nden gelen suyla beslenmesinden kaynaklandığı” belirtildi. İşgalcilerin sivil toplum kuruluşu Kudüs Strateji ve Güvenlik Enstitüsü tarafından 2019’da yayımlanan bir raporda, “Stratejik Golan Tepeleri’nin paha biçilemez savunma avantajları sağladığı, Tel Aviv’in caydırıcı gücünü artırdığı” belirtildi. Raporda Golan’ın işgalcilerin kuzeydoğusunda, yüksekliği en fazla 1000 ila 1200 metre arasında değişen, toplam alanı 1800 kilometrekare olan kayalık bir plato olduğu, Ürdün Nehri ile Taberiye Gölü’nün batı sınırlarını çizdiği, Yermuk Nehri’nin ise güney sınırını belirlediği, doğuda ise havza hatlarıyla sınırlandığı kaydedildi. Şeyh Dağı’nın (bir kısmının işgalcilerin sınırları içinde yer aldığı belirtiliyor) Golan Tepeleri’nin kuzey sınırını çizdiği aktarılan raporda, “Şeyh Dağı, sadece 60 kilometre doğuda bulunan Şam’dan ve Akdeniz’deki Hayfa Körfezi’ne kadar olan bölgenin tamamını gözlemlemek için mükemmel bir nokta. Golan Tepeleri, Ürdün Nehri Vadisi, Celile ve Şam’ın girişlerini kontrol altında tutuyor.” ifadelerine yer verildi. İşgalcilerin Golan’ın kuzeyindeki Şeyh Dağı’nın zirvelerinden birinin üzerindeki kontrolünün, aynı zamanda kendisine istihbarat bilgileri toplama konusunda inanılmaz imkanlar sağladığına dikkat çekildi. Bu durumun, Suriye topraklarının derinliklerinde elektronik şekilde gözetlemenin kullanılmasının yanı sıra olası bir saldırı karşısında erken uyarı olanak tanıdığı belirtildi. Raporda, Suriye rejiminin sinir sisteminin başkent Şam’da bulunduğuna işaret edilerek, Golan’ın Şam’a yakınlığının ciddi şekilde caydırıcılık değerine sahip olduğu ifade edildi.
Meteoroloji Genel Müdürlüğünden yapılan açıklamaya göre, yarın ilk saatlerden itibaren etkisini artırarak, Ordu, Giresun ve Trabzon’un kıyı kesimlerinde kuvvetli sağanak bekleniyor. Rize ve Artvin’in kıyı kesimlerinde kuvvetli, yer yer çok kuvvetli yağmur ve sağanağın yanı sıra 1200 metre rakım ve üzeri yüksek kesimlerde kuvvetli ve yer yer yoğun kar tahmin ediliyor. Kıyı kesimlerde sağanak beklentisi Batı Karadeniz’de beklenen yağışların, yarın sabah saatlerinden itibaren etkisini artırarak, Zonguldak, Düzce ve Bartın çevreleri ile Kastamonu ve Sinop’un kıyı kesimlerinde kuvvetli yağmur ve yer yer sağanak yağış öngörülüyor. Bolu, Karabük ve Kastamonu çevrelerinde kuvvetli karla karışık yağmur ve kar, yüksek kesimlerinde yer yer yoğun kar bekleniyor. Kuvvetli yağışların perşembe günü akşam saatlerine kadar etkisini sürdüreceği belirtiliyor. Yağışların, kıyı kesimlerde sel, su baskını, kar yağışı olan yerlerde buzlanma ve don olayı ile ulaşımda aksamalara yol açabileceği belirtilerek, gelişebilecek olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunması isteniyor.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.