Hz. Muhammed bütün hayatını ümmetinin selâmetine adayan bir peygamberdi. İnananların küçük büyük bütün sıkıntılarını paylaşabilecekleri bir peygamber vardı aralarında. Onun ümmetiyle ilişkisinde sosyal mevki farklılığının bir geçerliliği yoktu. Bir kabile reisi ya da bir köle… O, sosyal mevkiine, hür köle, zengin fakir oluşuna bakmaksızın herkesle ilgilenmiş ve davet edenin davetine icabet etmişti. Özellikle fakirlere, yetim ve kimsesizlere değer vermiş; hatta kimi zaman İslam’ın ilk talebeleri olan fakir Suffe Ehli’nin ihtiyaçlarını kendi çocuklarınınkinden önde tutmuştu. Ümmetinden bir kişinin bile rahmetten yoksun kalmasına gönlü razı değildi ve bütün çabası onları ateşten uzak tutmaktı. Bu çabanın neticesinde, Yüce Allah, Hz. Peygamber’e ümmet olan, tevhide inanan, çeşitli günahlar işlemiş olsa da şirk koşmayan müminlerden dilediğini bağışlayacaktı (Nisâ, 4/116). Allah ümmetine olan bu şefkatinden dolayı onu kendi isimlerinden “raûf” ve “rahîm” ile nitelendirdi.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.